Chapter 1: Yedinci Tur
Summary:
Alya, cezasının yedinci turunda... Gururu ve kalbinin gardından sonra, kariyerini de feda ediyor.
Notes:
Hep karanlık ve edepsiz bir şey yazdığımda yazabileceğim en karanlık ve edepsiz şey buydu herhalde diyorum, sonra kendimi o çukurda daha derini kazmak isterken, ve hatta kazarken buluyorum. Bu fic'in en derini bu sanırım diyeceğim ama, ne Cihan'ın hırsına, ne Alya'nın açlığına, ne de kendime güveniyorum.
tw: mild humiliation... diyelim. keyifli okumalar
Chapter Text
Cihan, Alya’nın kadınlığını sımsıkı kavrayarak gözlerinin içine baktı. “Yalvar, Alya… bana yalvar. Söyle… ne kadar istiyorsun duyayım.”
Alya, nefes nefese, titreyerek başını salladı. “C-Cihan… tamam… tamam… her şeyi yaparım…”
Cihan dudaklarını onun yanağına değdirdi, bacaklarının arasındaki eli hafifçe kıpırdandı. Tenine karşı zalimce gülümsedi, sesi küçümseme doluydu. “Neden sana bir şey vereyim? Hak etmiyorsun ki…”
Alya hemen başını salladı, kelimeleri titrek ama kararlıydı. “Ne istersen yaparım… Ne dilersen, yaparım Cihan…”
Cihan, elini Alya’nın kadınlığından çekip karnınına bastırdı, parmaklarına bulaşan sıvıyla beline kadar ıslak bir yol çizdi. “Sen bana ne verebilirsin ki?” dedi, keskin ve utandırıcı bir sesle. “Ben senden bugün otelde kalmanı istedim… ve onu bile yapamadın. Beni dinlemedin, bana itaat etmedin…”
Alya’nın bedeni Cihan’ın dokunuşunun özlemiyle adeta ikiye büküldü, ona temas etmek için güçsüzce kıvrandı. “Yapacağım- söz! Söz veriyorum.” Nefesi sessizleşti. “Cihan…”
Cihan ona eziyet etmiyormuş gibi, parmaklarını bedeninde sürüklemeye, teninin titreyişini bir deneyin parçasıymış gibi dikkatle izlemeye devam etti. “Efendim, güzelim?”
“Nolur…” dedi Alya, sesi bu kez kırıldı, boğazı düğümlendi. Ağlamamak için dudağını ısırdı. Şehveti, bedeninin arzusu öyle çaresiz bırakıyordu ki onu, bir an utanmanın bile ne demek olduğunu unuttu. “Sana çok ihtiyacım var.” dedi, gözünden bir damla yaş hızlıca kaçtı, gözünün köşesinden süzülerek saçlarının arasında kayboldu.
“Ah, Alya.” dedi Cihan, Alya’nın gerçekliğinden emin olamadığı şefkatli bir tonla. Karısının üzerine eğildi, bedeni onu sıcaklığıyla örttü. İşaret parmağı gözyaşının izini bıraktığı yolu okşadı, birkaç tel saçı geriye itti. Alya’nın dudakları aşağı kıvrılmış, kaşları çatılmıştı, gözlerinin altında akmış rimelinden hafif bir siyahlık vardı, ama bu onu daha da güzelleştiren bir gölgeydi sadece. Cihan, onun her zamanki direnen, meydan okuyan güzelliğine ek şimdi, çaresizliğini, utancını, ihtiyacını ve orada saklanan bütün güzelliği içmeye yemin etmişti. “Benim de sana çok ihtiyacım vardı, biliyor musun?” dedi, avucu yüzünü kavrarken. Alya onun gözlerinde hem samimiyet, hem de kararlılık gördü. “Sana öyle ihtiyacım vardı ki, Alya… Bir ömür özledim seni ben. Sense ta Kanadalardan benimle dalga geçtin.”
Alya’nın gözleri büyüdü. “H-hayır…” diyebildi, panikle nefesi hızlandı.“Dalga geçmedim-” Sadece arzusunu diri tutmak istemişti. Şimdi de canına sığmayacak kadar diriydi işte… Alya’ya yer bırakmayacak kadar büyüktü.
“Öyle mi?” Cihan kaşlarını kaldırdı, ona lütfeder gibi üzerinde doğrulurken, alaycı bir sesle konuştu. “Kanıtla o zaman, Alya. Beni istediğine beni ikna et.”
“İstiyorum,” dedi Alya, bir hıçkırığın kıyısında. Arzusunun beklediği uçurumda, hem düşmekten, hem kalmaktan korkarak döküldü kelimeler. “Ne istersen yapacağım, Cihan.”
Cihan parmaklarının ucuyla Alya’nın çenesini kaldırdı, gözlerini yakalayıp kımıldatmadan baktı. Sesi alçak ama keskin çıktı: “Ne istiyormuşum ben?”
Alya dudaklarını ıslattı, sesi titriyordu. “Seni dinlememi istiyorsun… Dinleyeceğim. Söz veriyorum.”
Cihan’ın bakışında sabırsız bir küçümseme belirdi. “Başka seçeneğin yok ki zaten, Alya. Bu bir teklif değil. Ama ben senden daha fazlasını istiyorum. Bana başka şeyler ver.”
Alya nefesini tutarak başını salladı. Cihan’ın ilişkileri boyunca ondan ısrarla istediği, Alya’nınsa hep onu sınayarak reddettiği şeyler bir an aklına doluştu. Rastgele bir sırayla, aklından, dudaklarına döküldü:
“Gece nöbetlerine kalmayacağım.” dedi, bir nefeste. “Hastaneyi bırakıp klinik açacağım.” Bunun yapabileceğinden emin olamadı, ama yine de devam etti. “Sen nereye çağırırsan geleceğim… Hep seni dinleyeceğim.”
Cihan önce dondu, sonra kaşlarından birini hafifçe kaldırdı. Alya’nın teslimiyeti, hızla gelen fedakarlıkları onu büyülemişti. Bir an Alya'sının dizinin dibinden ayrılmadığı, şimdi olduğu gibi iri gözlerini kırpıştırarak, onu hep uslu uslu dinlediği bir hayatın hayali gözünün önüne geldi. Onun çatışan, direnen, inatçı ruhunun kendisi için kırılıp kaybolduğu, Alya’nın yalnızca onun karısı olmakla yetindiği bir dünya… İmkansızdı, ama şimdi gerçek gibi geliyordu. Hayatında ilk kez sahip olduğu bir güç onun için baştan çıkarıcı ve arzulanabilir hissettirdi. Öyle ki, o güç sarhoş edici bir şey gibi kanına karıştı, onu zehirledi. Dudaklarının kenarında hem hayret hem eğlence birikti. Yapabileceklerinin sınırını keşfetmeye çalışırken, merak onu birden zalimleştirdi. Başını yana eğip ince bir kahkaha attı, erkeksi ve derin sesi alayla yumuşadı:
“Vay be, Alya… Demek bütün krallığını masaya koyuyorsun ha? Doktor hanımın tahtı bu kadar ucuzmuş demek.”
Cihan’ın eli yeniden karısının kadınlığının üzerine geldi, iki parmağı zevk merkezinin üzerine bastırdı. Alya’nın gözlerinin içine bakarak, onu ödüllendirir gibi, kusursuz bir baskıyla, küçük bir daire çizdi. Karısının bedeni kürkün üzerinde bir yay gibi gerilerek yükseldi, boğazından bir inilti koptu.
“Du- durma… Lütfen…” Alya’nın sesi bir fısıltı gibi kısıktı, ama yalvarışı çok derindendi. Cihan bunu biliyordu, ama merak ediyordu. Gerçekten ne kadar derindi?
“Alya, bunu böyle ortaya koydun ama…” dedi, sorgulayan, alaycı bir sesle. Eli delirtici bir yavaşlıkla hareketine devam etti. “Yapabilecek misin bunu? Bana yine oyun oynuyorsan seni pişman ederim.”
Alya gözlerini açık tutamadı, göz kapakları titreyerek kapandı ve artık dişlemekten, emilmekten şişmiş, kızarmış dudaklarını tekrar ısırdı. Karnındaki düğüm Cihan’ın eliyle yine büyüyor, yine sıkılaşıyordu…
“Oyun oynamıyorum,” dedi Alya, ağlamaklı bir fısıltıyla. Nasılını bilmiyordu, sadece Cihan’ın istediği neyse onu vermeye ihtiyacı vardı. “Yapacağım… Yapabilirim.”
Cihan onun ıslak kirpiklerini, çaresizce çatılmış kaşlarını bu kez dayanamayarak öptü. Teni alev alevdi. Dudakları yavaşça ıslak yanağından, çenesinin altına geldi, oraya bir öpücük daha bıraktı. Alya titriyor, yanıyor, bacaklarının arasındaki Cihan’ın parmaklarının ucunda nabzı delice atıyordu… Ama bekliyordu. Kıvranması bile uysal, ateşi sabırlıydı.
“Nasıl yapacaksın Alya? Her şeyi öylece bırakıp gidecek misin?” diye fısıldadı Cihan kulağına. Elinin baskısını arttırdı, ancak hareketsiz kaldı bir süre. Dirseklerinin üzerinde usulca geriye çekildi, sonra iki elini Alya’nın bükülü dizlerinin üzerine yerleştirip bacaklarını iyice araladı.
Alya nefes nefese kaldı, kaybettiği temas yüzünden sesi panikle çıkıyordu. “Bilmiyorum… Ben bir şekilde-”
“Şşş.” dedi Cihan, önündeki manzaraya birden dikkat kesilerek. Alya’nın kadınlığını bütün çıplaklığı ile görebiliyordu, ve Alya sürekli nemlenmeye devam ediyordu. Cihan taze ve akmakta olan bir damlayı görünce, birkaç saniye onu izledi. Sonra yavaşça eğildi ve… O damlayı dudaklarının arasına alarak emdi.
“Ahh…” Alya’dan kırık bir inilti çıktı, kalçası istemsizce yükseldi, kadınlığı Cihan’ın yüzüne bastırdı. Cihan onu yere indirmek yerine havadaki poposunu sıkıca kavradı, ve onu havaya sabitledi. Alya kalçasını daha yükseğe itebilmek için parmak uçlarına kalkmış, tir tir titriyordu. Ancak Cihan yüzünü geri çekmedi, aksine, dilini Alya’nın içine itti. Dudaklarını emerek öptü, yüzünü ona sertçe bastırdı. Her şey çok yakın, çok sıcak, çok doğruydu… Cihan’ın bacaklarının arasına batan sakalı, ellerinin kalçasını kavrayışı, ona doyamıyor gibi mırıldandığında içine gönderdiği titreşimler… Alya bu kez geleceğine bile inandı. İnlemeleri, kendini dizginlemeye çalışır gibi bir ritimle çaresiz, ard arda geliyordu.
Cihan, Alya’nın çığlıklarını dinlerken onu sona kadar getirmemek için kendini zor tuttu. Her tatlı inleme yüreğine dokunuyor, dilinin etrafında Alya’nın sıcak ve çaresiz nabzının yükselişini hissettikçe en az onun kadar deliliğe yakın hissediyordu kendini. Sanki büsbütün içindeydi, dokunduğu tende, damarlarında akan kanda da o vardı. Her şeyi daha olmadan biliyordu.
Bu kanıyı doğrulamak için tekrar geri çekildi. “Evet?” dedi, konuşmaları Alya’nın çığlıklarıyla hiç bölünmemiş gibi. “Var mı bir planın?”
Alya nefes nefese, bu gece sayamadığı kadar çok kez yarım kalan zevkinin tükenmişliği ile içinde bir şeylerin koptuğunu hissetti. Cihan ellerini yeniden çektiğinde kendini kürke bırakırken görüşü ve dünya manasız, dudaklarının arasından kaçan sesi ağlamaklıydı. Zihni hâlâ boş ve karanlıktı, kalbinin açık yerinin ucunda onun sıcağını içeri esecek bir soğukluktan korumak ister gibi Cihan’ın elleri duruyordu. O ellere kavuşmak, avuçlarının içine kendini bırakmak istedi. Sonsuza dek korunmak, sonsuza dek ait olmak. Ne gerekiyorsa feda edecekti.
“Dönünce… istifa edeceğim.” dedi soluk bir nefesle, gözlerini açmaya cesaret edemedi.
“Dönünce, he?” Cihan'ın sesi yine memnuniyetsiz çıktı, ama karısının görmediği, ne kadar büyülendiğiydi. Dudakları karnının ortasına dokundu, her kelimeyi içiyle konuşur gibi nefesiyle tenine işledi. “Demek bana sözünü borç veriyorsun. Şimdi değil, sonra… senin sonraların da gelmek bilmiyor ki Alya.”
Alya dudaklarını araladı ama ses çıkmadı. Kanada'dan gönderdiği her video, her fotoğrafın ardından ona sonra dediği seferler aklından akıp gitti. Boğazından hıçkırığa yakın bir nefes döküldü.
Cihan onu izlerken gözlerinde neredeyse şefkatli bir acıma belirdi, ama o şefkat, dudaklarının ucunda zalimce kıvrıldı. Parmaklarını yeniden Alya’nın en hassas yerine götürdü, tek bir dokunuşuyla onu kıvılcımlar halinde titretti. Başını eğip kulağına fısıldadı:
“Hastanenin sahibi kocan değil mi? Madem istifa edeceksin, niye dönünce? Hemen şimdi et. Bak…” Cihan doğrulup elini Alya'nın yerde duran çantasına daldırdı, ona yaptırdığı kalemin soğuk ve pürüzsüz metalini hissedince çekip çıkardı. Altın renkli dolma kalemi Alya’nın göğsünün üzerinde gezdirdiğinde Alya ürperdi. “Sana kağıt kalem vereyim, dilekçeni şimdi yaz. İmzanı at. Patronun olarak hemen onaylarım. Sonra da sana istediğini veririm. Hm?”
Alya öyle hassastı ki, öyle titrek… Cihan yeniden üzerine uzandığında bir battaniye gibi sıcağında saklanmak, kendi arzusu ve utancından onun içine sığınmak istiyordu. Kürkün tüyleri arasına geçmiş terli elleri titreyerek yanıbaşındaki kocasının yüzünü aradı, bulunca onu kendine çekti.
“Tamam…” dedi Alya, başını sallayarak. Gözleri kapalı, dudakları aralık kaldı. “Yazacağım.”
Cihan yumuşaklıkla öptü onu önce, neyi aradığını biliyor ve merhametle ona veriyor gibi, şefkatle. Eli yüzünü dikkatle okşadı, yorgun ve dağınık güzelliğini aklına kazıdı. Sonra dudakları boynuna, nabzının delice attığı yere tekrar sokuldu.
Alya’nın omzunda duran ellerini aldı, onları sıkıca kavrayıp yüzüne yaklaştırdı. Avuç içlerini sırayla öptü, nemli ve ince parmaklarına narin buseler bıraktı. Alyanslı elini, bütün gecenin hoyratlığını geride bırakan bir biçimde, zarafetle tuttu. Gözlerinin içine bakarken ona lütfettiği şey benzersiz bir teslimiyet, sınırlarını aşmış bir şehvet değil de, bir dansmış gibi getirdi elini dudaklarının ucuna. Minnetle parmaklarının üzerini öptü.
Sonra, gözleri kararlılıkla kısıldı. Kalemi Alya’nın sağ eline sıkıştırdı, ince parmakları kalemi kavradı ama sanki bir an sonra düşecekmiş gibi zangır zangır titriyorlardı. Cihan Alya’yı yüz üstü çevirip, başının yanına bir not kağıdı bıraktığında, Alya kâğıda bakmaya bile cesaret edemedi. Göz kapakları yarı kapalı, dudaklarının arasından başaramayacağının korkusuyla titrek nefesler kaçıyordu.
Cihan eğilip onun saçlarının arasından yanağına değdi, fısıldadı:
“Hadi. İstifanı yaz. Söz veriyorsun ya… Gerçek olsun.”
Alya kalemi kâğıdın üzerine götürmeye çalıştı ama elleri itaatsizdi, çizgiler kayıyor, mürekkep lekeleri damlıyordu. Ne yazacağını bile bilmiyordu. Başını öne düşürdü, kâğıda tek bir harf bile konduramadı. Sonunda kalem parmaklarının arasından kayıp ahşap zeminin üzerine düştü, önlerinde yanan şöminenin ateşine doğru yuvarlandı.
Cihan dirseklerinin üzerinde alçalarak Alya’nın sırtına gövdesini yasladı, dudaklarının kenarında genişleyen bir tebessüm vardı. O an her şeyden daha fazla hoşuna giden, Alya’nın yazamaması değil, buna niyet edişiydi. Onun kendi gururunu, kariyerini masaya koyacak kadar sürüklenmiş olması…
Alya’nın yüzünü kürkün yumuşak ve nefesiyle nemlenmiş tüyleri okşuyor, saçları önüne dökülerek soluyabildiği havayı azaltıyordu. Kürkün içine gömülmekten güçlükle geri tuttuğu başını Cihan usulca çenesini kavrayarak destekledi, elinin bir hareketiyle yüzündeki saçları geriye çekti. Başının yanında, dakikalar öncesine ait acımasız, hırıltılı ses yine çınlıyordu.
“Haline bak… Biraz dokununca, hemen hayatını önüme serdin. Bu kadar kolay mıydı yani? Böyle kendini bana teslim etmen çok hoşuma gidiyor ama… Seni böyle görmek de acıklı, Alya.”
Alya gözlerini odanın başka bir ucuna çevirmeye çalıştı, ama utanç öyle şiddetli çarptı ki yanaklarına, Alya duyduğu sözlerin doğruluğu ve keskinliği karşısında yalnızca hırlar gibi, acıyla inleyebildi. Cihan’sa sadece oyun oynuyor, onun teslimiyetinin sınırını bulmak için akıtıyordu edindiği güçle gelen zehiri.
Cihan, karısının yüzündeki elini bırakıp yerdeki kaleme uzandı. Kalemi tekrar lekeli kağıdın üzerine koydu.
“Bak… Hastaneden ayrılacağım, kariyerimi bırakacağım diyorsun. Daha bir harf bile yazamamışsın Alya. Haydi, al kalemi eline.”
Ama Cihan'ın desteği olmadan, Alya başını bile kaldıramadı. Gözyaşları ve nefesiyle ıslanmış kürkün içine yüzünü gömmüş, yünün kokusunu soluyor, başaramayacağını sandığı şeyden saklanıyor, tüm bunların yanında üzerinde şehvetin hükmünün ağırlığını, bedeninin taleplerini, yani Cihan'ı eksiksiz bir biçimde hissetmeye devam ediyordu.
“Cihan…” dedi, boğuk bir sesle, başını kaldırmadan. “Ne yazacağımı bile bilmiyorum.”
Cihan'ın eli Alya'nın etrafına dökülen saçları avucunda toplayıp usulca havaya kaldırdı. Başını eğdi, saçlarının dibine bir öpücük kondurdu, sonra da ağırlığını bırakmadan yanağını karısının saçlarına yasladı.
“İmzanı at yeter güzelim.” dedi, az önceki zalim tona tamamen zıt bir yumuşaklıkla. Dokunuşundaki şefkat, hislerinin arasındaki uçurum Alya'nın başını döndürdü, Cihan'a yakın olma ihtiyacı elleri üzerindeyken bile dayanılmaz bir hale geldi.
Alya nefes nefese dirseklerinin üzerinde doğruldu. Görüşü bir süre ışığa alışamadı, ama Cihan kalemin soğuk metalini bir şekilde tekrar parmaklarının arasına sıkıştırmayı başardı. Alya, nemli teninin içinde kalemi sabitlemeyi zorlukla becerdi. Kalemi kağıda sürterken imzasının neye benzediğini, dolma kalemi hangi yönde tutacağını hatırlamaya çalışıyordu.
Cihan onun tereddüt ettiğini görünce kıkırdamaya benzeyen bir ses çıkardı. Onun deniyor olması bile öyle keyiflendiriyordu ki onu…
Ancak Alya'nın eli titredi, A harfinin ilk çizgisi için kalemi kağıda sürttüğünde beyazın üzerinde hiçbir yeni siyah iz belirmedi. Şöminedeki ateş çıtırdadı, Cihan'ın bakışları sanki elinde yoğunlaştı, Alya kendi kırılgan nefesini dinledi ve… kalemi kağıtla tekrar buluşturmaya çalıştığı an, onu elinden yine kaçırdı.
Eğer fırsatı olsa, belki Alya üzülecek, ya da başaramadığı için tekrar denemeyi isteyecekti… Ama Cihan umursamadı. Kalem parkenin üzerinde tekrar yuvarlanıp gittiğinde, Alya'yı aniden sırt üstü çevirdi. Kollarıyla omuzlarını, ince belini sarıp onu kendine çekti, yumuşak ve sıcak göğsü, kendi sert ve güçlü gövdesine yaslandı.
Alya titriyor, şaşkınlıkla nefes veriyordu. Birden öyle derin sarmalanmıştı ki… Cihan'ın gözlerinde ne olduğunu okuyamadan, kocasının yüzü boynuna gömüldü. Gerdanı boyunca onu koklayarak, tenini ve canını nefesiyle içine çekerek sayısız öpücük bıraktı. Şimdi Alya, onu doyuran yakınlığın, Cihan'ın hangi açlığından doğduğunu bilmiyordu. Yalnızca teslim oluyordu.
Cihan'ın da nefesiyle içine çekmeye çalıştığı şey tam da buydu: Teslimiyeti… Elinden gelse bu savunmasız halini, bu saf hâlini kendi içine gömecek, tüm dünyadan saklayacaktı.
Cihan, soluğu tükendiğinde başını karısının boynundan kaldırdı. Onun geriye düşmüş başını, açık dudaklarını, titreyen kirpiklerini görünce daha hoyrat, daha tutkulu bir öpüş için çekti kendine. Çenesini öyle sıkıca kavradı ki, Alya hem kaçmanın, hem de kaçmayı istemenin imkansız olduğu bir kez daha kalbi dalgalanarak hissetti. Kocası onu diliyle işgal ederek, nefesini kesercesine öptü.
Nihayet geri çekildiğinde, alnını Alya'nın alnına yasladı Cihan. İkisinin de gözleri doluydu. Nefesleri rüzgarla yanıp sönen bir kor gibi çarpıyordu birbirlerine. Cihan'ın sesi bu kez şaşırtıcı bir şefkatle, ama boğazına düğümlenmiş ihtirasla beraber çıktı:
“Yerine o kadar yakışıyorsun ki…” dedi Cihan nefes nefese, onun gözlerine, güzelliğine dinmemiş bir hırsla bakmaya devam ederken. “Ne iş yaparsan yap umurumda değil. Öyle güzel, öyle zekisin ki… İnsan seni elinden tutup herkese ‘benim karım’ diye haykırmakla, kimselere göstermeden yalnızca kendine saklamak arasında kalıyor, Alya.”
Chapter 1: teaser
Chapter Text
Alya gerinmek istiyordu, içindeki doluluğa yer açmak için esnemek, inlemek, Cihan’ın tutuşuna karşı çırpınarak bu sıcak, ağır hapishanenin duvarlarına kendini çarpmak istiyordu. Kaçmak için değil, daha sert, daha derin hissedebilmek için. Ama dudaklarını her araladığında nefesi belli belirsiz bir buğu gibi kocasının göğsüne çarpıyor, bütün kelimelerini Cihan’ın dudakları, dili, dokunuşu yutuyordu.
Bir meme ucu Cihan’ın dişleri arasındaydı. Ne zaman gelmişti oraya, anlamamıştı bile. Cihan başını tembelce kaldırıp, keskin bir acıyla hassas deriyi serbest bıraktı.
“Ah…” diyebildi Alya, kısık ama buharı arkasında yanan ateş gibi harlı bir nefesle. “Mmmh…”
Cihan onu taklit eder gibi mırıldandı. “Hmmm…” Dudakları aynı deriye bu kez ıslak ve yumuşak bir şekilde temas etti. Dili minik çıkıntının etrafında dolaştı önce, sonra uzun uzun, bütün göğsünü dolaşarak emdi.
Alya titrek, derin bir nefes aldı, kocasının adını söyleyecek gibi oldu. Ama kendini durdurdu, bunun yerine isimsiz bir inleme, kıvranmasına eşlik etti. “Ci… ha- ahhh…”
“Öğreniyorsun.” dedi Cihan, onun çabası karşısında gülümsemesini tutamayarak. Boynunun dibine küçük bir öpücük kondurup, yavaş yavaş yukarı çıkmaya başladı. “Aferin. Benim güzel karım… Akıllı karım…”
Eğer Alya zaten ateşin içinde olmasaydı, bu iltifatlar yanaklarını kızartabilirdi. Şimdiyse yalnızca kirpikleri titreyerek gözleri kapandı, utancıyla bedeni istemsizce koltuktan dışarı doğru dönmeye çalıştı.
Ne var ki, Alya bunun iyi bir fikir olmadığını, içinde Cihan’ın varlığının açısını değiştirince anladı, ani hareketi kendi sınırına çarpmasına, acımasızca esnemesine sebep olunca çığlık attı. İnce sesi ahşap salonun içinde dağılıp kaybolduğunda, Cihan yine onu sarıyordu.
“Şşş…” dedi Cihan, dikkatle elini beline koyup onu düzeltirken. Yerini hatırlatır gibi, kendini biraz geri çekti. “İçinde ben varım Alya, unuttun mu?" diye fısıldadı, eğilip karısının terle nemlenmiş yanağını öperken. Alya nefes nefeseydi, gözlerini açmıyor, dudaklarını birbirine bastırıyordu. Cihan’ın bileğindeki eli onun delice atan nabzına, yanan tenine baş parmaklarıyla masaj yaptı bir süre. “Sakin ol güzelim, derin nefes al.”
Ama Alya’nın nefesleri kesik kesik, kalbi sakinlikten çok uzaktı. Ağırlığı, varlığı, onu esnetişi, neredeyse kendine hiç yer bırakmıyordu. Nemli teni koltuğun derisine yapışmıştı sanki, kımıldayamıyordu da… Cihan’ın onun çırpınışını nasıl dikkatle izlediğini gördükçe utancı derinleşiyor, ama hiçbir şey yapamıyordu.
“Beni dinlesen hiç böyle olmayacaktı.” dedi birden Cihan. Belindeki eli, gergin kaslarını gevşetmek istermiş gibi karnını okşuyordu. “Niye hiç sözümü dinlemiyorsun Alya?”
Alya düşünemiyordu. Cihan'ın tenini okşayan parmak uçları onu rahatlatmıyor, ateşini karıştırıyordu sadece. Kapalı gözlerinin ardında hâlâ onu görüyor, uyuşmuş bacaklarının arasındaki doluluk hissi kocasının her kıpırtısında dayanabileceği sınıra değip geri çekiliyordu. Bunun için kelimeleri yoktu… Öfkeli, köşeye sıkışmış, huzursuz bir hayvan gibi hırladı birden.
Cihan'ın gözleri açıldı. Kendini Alya'ya odakladı. Belindeki eli onu sıkıca kavradı, geri çekilirken kendini ona daha derin gömmeye hazırlanıyordu yalnızca.
“Hâlâ çok kendine odaklısın.” dedi Cihan, sert, onaylamayan bir tonda. “Beni duymayı, beni dinlemeyi öğreneceksin bu gece Alya. Sorgulamayacaksın, düşünmeyeceksin. Sadece bana istediğimi vereceksin. Anladın mı?”
Gunes (Guest) on Chapter 1 Wed 27 Aug 2025 10:35PM UTC
Comment Actions
Mlnpitta on Chapter 1 Thu 28 Aug 2025 06:25AM UTC
Comment Actions
psychewisteria on Chapter 2 Thu 28 Aug 2025 10:02PM UTC
Comment Actions
Derii (Guest) on Chapter 1 Thu 28 Aug 2025 01:33PM UTC
Comment Actions
Derii (Guest) on Chapter 1 Thu 28 Aug 2025 01:35PM UTC
Comment Actions
hopplabu on Chapter 1 Sun 07 Sep 2025 09:12PM UTC
Comment Actions
Mlnpitta on Chapter 1 Mon 08 Sep 2025 06:21AM UTC
Comment Actions